Nasıl Kendimizi Aşabiliriz? Üç Dönüşüm Üzerine - F. Nietzsche Tarih: 30.03.2020 23:51 Okuma Süresi: 12 dk. 23 sn. Yazar: Cloud ÜSTİNSANIN YOL HARİTASI “Bir insan kendisini nasıl bilebilir? Bu karanlık ve gizemli bir iştir: eğer bir yaban tavşanının 7 tane derisi varsa, bir insan “İşte, şimdi gerçek benliğime kavuştum, artık değiştirebileceğim bir derim kalmadı.” diyemeden 70 kere derisini değiştirebilir.” Nietzsche –Eğitimci olarak Schopenhauer Kendimizi, en azından tamamen, anlayabildiğimiz düşüncesi bir hata olurdu. 18.yy sonlarının bir filozofu olarak Friedrich Nietzsche’nin de diyeceği gibi, dünyaya kendimizin ne olduğunu bilerek doğmayız, fakat kendimiz olmalıyız. Bu da şu anlama geliyor: tembelliğimizi yenmeliyiz, cehaletimizin üstesinden gelmeliyiz ve gerçek potansiyelimize ulaşmak için çabalamalıyız. Kısacası, ne zaman kendimize giden yolda engeller bulursak bu engelleri aşmalıyız. Ancak sürekli ileri ittirerek, hayat yolumuza ne fırlatırsa fırlatsın bunlara direnerek neye gerçekten yeterliliğimizin olduğunu görebiliriz. Nietzsche’ye göre kişisel gelişim doğrudan azme ve değişime bağlıydı. Yalnızca mücadelelerle baş ettikçe gelişiriz; hedef ne kadar ulaşılmaz görünürse o kadar iyidir. Marcus Aurelius’un da dediği gibi “Gidilmesi gereken yol engelin ta kendisidir. Zorluklar gelişime engel değildir –gelişimin kaynağıdır.” Bu görüş, Nietzsche’nin gelişime dair düşüncelerinin temelinde yatar ve yaşamlarımız boyunca ortaya çıktığını düşündüğü üç “değişim” ya da evre olarak adlandırabileceğimiz betimlemelerinin içine işlemiştir. Bu değişimlerin her birini burada birlikte işleyeceğiz, ama biz bunları sırasıyla incelerken Nietzsche’nin bu evrelerin birinden diğerine kaçınılmaz olarak atladığımızı düşündüğünü sanmıyorum. Bazı evrelerde ‘takılı’ kalabiliriz, hatta kimi insanlar yaşamlarının son saniyesine kadar hiç gelişmemiş bile olabilirler. Kişisel gelişim aktif bir süreçtir. Gelişmek için öncelikle aşmamız gerekir – ve bu da büyük bir azim ve güç gerektirir. Ancak bu, hayatımıza anlam ve değer katabilmenin yegane yoludur. Dönüşüm – Bir Koyundan Bir Deveye “Tüm hastalar ve hastalıklılar o boğucu çökkünlüğü ve güçsüzlük duygusunu üzerlerinden silkip atmak arzusuyla, içgüdüsel olarak bir sürü örgütlenimine yönelirler…Çünkü şunu gözden kaçırmamalıyız: zayıflar nasıl birleşmeye yönelirlerse, güçlüler de aynı doğal zorunlulukla birbirlerinden ayrılmaya gayret ederler.” – Nietzsche, Ahlakın Soykütüğü Üzerine İlk değişimimizden önce, hayatta birer koyundan ibaretiz. Koyunlar tembel, herhangi bir hırsı olmayan ve hayatta sadece kıt kanaat geçinmek isteyen hayvanlardır. Hiçbir şey başarmazlar, körü körüne sürüyü takip ederler, en ufak bir risk almaktan çekinirler ve sorumluluklarını üzerlerinden atabilmek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar – tüm bunları tek bir amaca ulaşmak için gerçekleştirirler: olabildiğince en az eforu sarf etmek. Hepimiz hayatımızda bir miktar koyunluk etmişizdir- işler zorlaştığında, düşüncesizce ve tembel bir varoluş hepimize cezbedici gelir. Böyle durumlarda her şey, pes etsek ya da farklı yolları denemekten vazgeçsek ve sürüyü takip etsek; o ne yapıyorsa biz de onu yapsak bizim için daha iyi olurmuş gibi gelir. Zaten başkalarından ayrılıp kendi başına dolaşmak tehlikelidir. Eğer tek amacımız “Allah’a çok şükür geçiniyoruz.” ise böylesi bir uğraş gereksiz ve saçmadır. Fakat böyle bir uğraşının ödülü riskinden daha ağır basar- kendi yolumuzda yürümek özgün ve işe yarar hissedebilmemizin tek yoludur. Kendi yolumuzda yürümek, dünyaya ve kendimize, biz o sürünün adsız üyelerinden çok daha fazlasıyız diyebilmenin tek yoludur. Kendi yolumuzda yürümek, hayatımızı anlamlı kılabilmenin tek yoludur. Koyun bunun farkına vardığında, utanç duyar. Ve bu güçlü bir şeydir, utanç duygusu – bu bir zamanlar kulak verdiğimiz bir şeydir. Utanç duygusu, etkisini bize mütevazı olduğumuzda, gerçek potansiyelimizi yaşamadığımız zamanlarda gösterir. Daha fazlası olmak adına çabalamamızı emreder, aksi takdirde acı çekmemiz için elinden geleni yapar. Utanç duygusundan sıyrılmaya karar verdiğimiz an ilk değişimimizi gerçekleştiririz. İlk kez, sürünün güvenliğini ve konforunu terk etmek adına daha iyi bir şeye dönüşürüz: bir deveye. Eğer birer deveysek, koyunun o faydasız yaşamını aşmış ve daha yaratıcı bir yaşam şeklini bulmuşuz demektir. Artık faydalı, uysal ve çalışkan olmaya karar vermiş bulunuyoruz. Bir zamanlar boş geçen günlerimizi artık birçok zorunluluk ve sorumluluklarla doldurmuşuzdur; çölleri sırtımızın alabileceği en ağır yüklerle birlikte aşarız. Kısacası, toplumun üretken bireyleri olmak için çabalayarak, koyun gibi geçen yaşamlarımızı aşmışızdır. Geçmişteki anlamsız hayatımızı bu şekilde anlamlandırırız –iş ve sorumluluklarla. "Çalışmak bizi şu üç beladan kurtarır: Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk." Voltaire Fakat bulduğumuz çözüm bizim sorunumuz olur. Anlamlı hayat arayışımızda kendimizi anlamsızlıkla suçlarken buluruz- kendimizi başka insanların binek hayvanı haline getirmişizdir. Develer olarak, sadece toplum için yaşamaktayızdır, kendimiz için değil; başkalarının bizi onaylaması için yaşarız, kendi kendimizi onaylamak için değil. Daha da kötüsü, güneşin altında o kadar kavrulmuş ve mücadele etmişizdir ki, hayatın bundan ibaret olduğuna kanaat getiririz. Fakat hayat bundan ibaret değildir. Hayat yalnızca güneşin altında didinip durmak değildir. Başkaları adına yaşamak değildir. Yaşamak için tek sebebimizin böyle bir yer olduğu dünya, iç karartıcı bir yere dönüşür. Cayır cayır yanan yalnız çölde mutluluk yoktur, sadece bitmek bilmeyen işler ve sonsuz endişe vardır.Ve bunun farkına vardığımızda, neden başkalarının yükünü çektiğimizi, başkalarının standartlarına göre yaşadığımızı ve başkalarının beklentilerini karşılamak için yaşadığımızı sorgular dururuz. Peki ya biz – yükün altında ezilen develer? Eğer bir şeyler değişmezse, son bulacağız. Bedenlerimiz pes etmese bile, ruhlarımız kesinlikle son bulacak. Daha acı, daha umutsuz, daha itaatkar , daha kırgın olmaya doğru giden trende son sürat ilerliyoruz- dosdoğru bir zamanlar koyun olarak yaşadığımız o eski anlamsız hiçliğimize. Aradaki tek fark, bir zamanlar orayı cana yakın kılan cehaletimizi yitirmiş olmamız. Tekrardan, kendimizi aşmamız gerekiyor – daha fazlası olmamız gerekiyor. Dönüşüm – Bir Deveden Bir Aslana “Hayat nehrinden geçerken sadece senin kullanman gereken köprüyü senden başka hiç kimse, ama hiç kimse kuramaz. Daha kesin konuşmak gerekirse, seni bu nehrin öte yakasına taşımak isteyen sayısız yol, köprü ve yarı-tann vardır, ama onlar bunu yalnızca senin özün pahasına yaparlar; kendini rehin vererek yitireceksin. Bu dünyada sadece senin üzerinde yürüyebileceğin tek bir yol vardır. Nereye gider bu yol? Bunu sorma, sadece o yoldan git.” Nietzsche – Eğitimci olarak Schopenhauer Yani, yükünü iyi yüklenmiş devemiz bir aslana dönüşebilir- vahşi bir yaratığa, önünde diz çökeceği kimse bulunmayan bir krala. Aslanlar olarak, bir zamanlar düşüncesizce sahip olduğumuz bütün değerlerin, inançların ve ahlaki değerlerin bir temelinin olmadığını görürüz- bu gerçek, geleneksel inançlardan farklıdır. Çölde yaşadığımız bütün o endişelerden, verdiğimiz mücadelelerden ve kovaladığımız işlerden sonra bize vaat edilen anlamlı yaşamı asla bulamadığımız gerçeği… Kandırılmış hissediyoruz, hatta ihanete uğramış gibi bile hissedebiliriz. Artık her şeyden şüphe duymak için bir nedenimiz var. Biz de aynen öyle yapıyoruz – bir zamanlar sıkı sıkıya takipçisi olduğumuz tüm değerlere bir aslana yakışırcasına saldırıyoruz. Ya da Nietzsche’nin de dediği gibi, “Thou Shall” (kutsal kitapların insanlara emretmek için kullandığı hitap, -acaksın, -eceksin) isminde, devasa, toplumun öfkeli kızgınlığının vücut bulduğu, pullarında binlerce emir bulunan ejderhayı yok etmek adına yaşıyoruz. Bir zamanlar onu sırtımızda taşımayı denedik, fakat bunun ne mümkün olduğuna ne de yapılması gerektiğine artık inanmıyoruz. Şimdiyse pençelerimiz dışarda ve onla savaşacağız. Fakat özgürlük denilen şey toplumla sonsuza dek güreşe tutulmak değildir. Çünkü bu gittikçe daha acı bir hal alır. Esir olmanın farklı bir yoludur bu sadece. Toplum için yaşamak yerine, ona karşıt yaşamaya karar vermiş bulunuyoruz. Aslanlar parçalara ayırmak ve zarar vermeyi isterler, fakat tamir etmek ya da yeniden inşa etmek gibi bir amaçları yoktur. Sorunları göz önüne getirmek isterler, fakat çözüm bulmayı hiç de umursamazlar. Ve bu sebeple, dişe diş kana kan bir mücadeleyle o ejderhayı sonunda öldürdüğümüzde, tekrardan, hayatlarımız anlamsızlaşır. Nasıl ki koyunlar yalnızca kıt kanaat geçinmek istediyse, nasıl ki develer yalnızca boyun eğmek istediyse, aslanlar da yalnızca savaşmak için yaşarlar. Eğer geride savaşılacak bir şey kalmadıysa, yapılacak da bir şey kalmamış demektir. Ejderhayı öldürdük, fakat zaferimiz bizim yenilgimizdi – ejderhayı yok ederek yaşamak için tek sebebimizi de yok etmiş olduk. Şimdiyse, derin bir hiçlikle baş başa kalmış, ejderhanın boş ininde oturmaktayız. Tekrardan, bu hiçliği aşmak istiyorsak kendimizi de aşmamız gerekiyor. Çocuk olmamız gerekiyor. Dönüşüm – Bir Aslandan Bir Çocuğa “Tesadüflerle karşılaşabildiğimiz zamanlar çoktan akıp geçti; zaten bana ait olmayan ne çıkabilir ki artık karşıma? Geri dönüyor işte bana, sonunda geliyor yuvasına – kendi benliğim ve uzun süre gurbette tüm nesneler ve rastlantılar arasında saçılmış ne varsa benliğimde.” Nietzsche – Böyle Buyurdu Zerdüşt Muzaffer aslanımız, kendi anlamını kendi değerlerinden yaratabilen ve ilk defa, bu anlamı kendisi için yaşayan bir çocuğa dönüşür. Eğer birer çocuksak, aslanın muhalefeti, devenin yükleri ve koyunun faydasızlığı olmadan yaşayabiliriz. Durduk yere bir yerlere bir şeyler taşımıyor ya da bir şeyleri havaya uçurmuyor oluruz. Geçmişe takılı olmayız. Tamamen şu anda yaşıyor oluruz, karşımıza çıkan engelleri yok ediyor, uygarlık savaşında bayrağı taşıyor ve de her gücü aşıyor oluruz. Hayat bizim için artık sonsuz bir düello değildir. Nietzsche, çocuklar olarak gönül rahatlığı bulacağımıza ve bu sayede hayatın bir kutlama törenine, her saniyede bir açılan bir hediye paketine dönüşeceğine inanır. Bize geçmişte eziyetler etmiş o hiçlik, artık yaratıcı çalışmalarda bulunabileceğimiz boş bir tabloya dönüşmüştür. O bizim inşaat çalışmamızı başlatacağımız zemin kattır. O özgürlüğümüzün kaynağıdır – bahsettiğim gerçek özgürlüğümüz –, çünkü bizler çocuklar olarak artık tamamen kendimizi aşmışızdır. Artık neye gücümüzün yetip yetmeyeceğini biliriz. Artık, kendimiz olabiliriz. Bu içerik "652" kez görüntülendi. Tags: #felsefe, #psikoloji, #kisisel, #gelisim, #nietzsche, #boyle, #buyurdu, #zerdust, #kitap, #friedrich, #sartre, #camus Önceki Önceki İçerik: Working with teenagers Sonraki Sonraki İçerik: School Bullying: How Should I Prevent It When I Become A Teacher? Nasıl Kendimizi Aşabiliriz? Üç Dönüşüm Üzerine - F. Nietzsche İçerik Yorumları (0) Yorum Yaz Yorum Ekle Bu yazı için henüz yorum yok.