Cloud

Abone Ol

Yeni içerikler eklendiğinde anında e-posta adresinize bildirim almak isterseniz abone olabilirsiniz.

24 yaş

Tarih: 17.06.2020 21:31 Okuma Süresi: 6 dk. 42 sn. Yazar: Cloud

Ne zaman gelecek günleri, yılları düşünecek olsam aklıma her seferinde 18 yaşımda yazdığım ve 19 yaşımda okumak üzere geri sayımlı şekilde kendime postaladığım mail aklıma gelir. İşin ilginç tarafı, o maili aslında asla okuma fırsatım olmadı, çünkü kendime yollayacak olduğum mail adresimi kaybettim. Her 11. sınıf öğrencisinin yazabileceği üzere kişinin kendi hayallerinden bahsettiği, dramatik aşk hikayelerinden ne kadar uzakta durursa üniversite sınavının yegane galibi olmasının ihtimalinin o kadar çok yüksek olacağına dair klasik saçmalıklar işte. Yazdığım zamanı ama çok iyi hatırlıyorum. Cunda adası tatilinde yazmaya karar vermiştim. İki gün öncesine bi’ dondurma reklamı aşkı yaşayacağımı falan sanıyordum, öyle bir ergenlik işte. Yazdığım günden önceki gece güzel sarhoş olmuş ve gökteki yıldızlara bakarak geleceğimi hayal etmiştim. Zaten o hayal seansları beni gaza getirdi ve ben ertesi gün o maili yazdım. 18 yaşındaydım. Benim için o zamanlar düşünülesi en uzak yaş 25 falan olabilirdi.

Geçen ay, zamanında “pek uzak” dediğim o yıllara adım attığıma kesin karar verdim. Bu kararı da şöyle verdim: bir kayıt olma formuna yaşımı yazıyordum ve yaşıma yanlışlıkla 23 yazdım. Sonra kendime yanlış yaşta olduğumu hatırlatarak 24 diye düzelttim ve 24 sayısının ne kadar büyük bir sayı olduğunu fark ettim. Deli gibi PlayStation oynadığım zamanlarda futbolcuların yaşları benim için önemliydi. Mesela 19-23 arası artık bir oyuncunun ismini yavaştan dünyaya duyurmaya başladığı yıllardır. Elime o joystickleri aldığım yıllar Ronaldinho şuanki yaşımdan 2 yaş küçüktü ve Milan’da oynuyordu. Kel Ronaldo 26 yaşındaydı ve bir dünya yıldızıydı. David Trezeguet de öyle. Quaresma 20 yaşındaydı ve Barcelona’ya transfer olmuştu. Öyle bir evren yani. Sahada koşuşturmalarını gördüğüm o insanlar harbi şuanki yaşımdalarmış ve ben elimdeki kolla onları yönetiyormuşum. Düşününce inanılmaz geliyor. Ben o zamanlar futbolcu yaratma sekmesinden sürekli fantastik futbolcular yaratırdım. Bir güzel isim sallardım bunlara. Tüm özelliklerini 99 yapar, takıma sürerdim. Bunları yaparken elbette aklıma kendimi de yaratmak gelirdi. O zamanlar cüce bir şeyim, oyunun kendisi çok kısa boy yaratılmasına izin vermiyor. Zaten çok bücür bir şey yarattığınızda dev adamların yanında çok efektif oynayamıyor falan…

24 yaş demek o dev adamlardan bir tanesi olmuşsun demek işte. Artık gururla kendimi yaratıyorum oynadığım futbol oyunlarında. Yaş 24… Boy 1.82… Kilo 82… E baya fit bir şey oldu işte :d Ama bir sorun var. Gol attıktan sonra adımı haykıracak spikerler yok. Taraftarlar yok. Marka yüzü olduğum bir kulüp yok. >Free Agent< takılıyorsun. Ne kadar kendini bir yere yamamak istesen de olmuyor işte. Otantik durmuyorsun. Bilinen isimlerin arasında TANRISEVER çok sırıtıyor. Zaten buna da bir türlü karar verememiştim küçüklüğümden beri. Futbolcu olacaksam adımı mı sırtıma yazdırmalıydım, yoksa soyadımı mı? UEFA kupası maçına çıkarsam yabancı spikerler bana nasıl seslenirdi? Hatta üşenmeyip hayali evrenlerde, yabancı insanlara soyadımın telaffuzunu falan anlattığım bile olmuştur. Tenraysevr? Ya da şuna kısaca Godlover mı desek? Tenraysevr has got the ball. He is one on one. Shoots. GOOOOOOAAAAAL!!! Küçükken her ihtimali düşünebilecek kadar çok vaktiniz vardır. Şimdiyse trenin vagonlarından bir tanesi ben olmuşum da son sürat bağlı olduğum lokomotifi takip ediyormuşumcasına zaman elimden akıp gidiyor. “DurdUruN DÜnyaYI İnEcEk VaR xD” tarzı 2009 Facebook paylaşımları geliyor aklıma. Bu söze şimdi bir sigara yakıp geliyorum.

Yaktığım sigara ellerimin terlemesini tetikliyor ve yavaştan klavyeyi su içerisinde bırakmaya başlıyorum. O zamanlar bu terlemenin geçeceğine olan inancım tamdı. Babamın söylediğine göre onun da elleri terlermiş, fakat askere gidip geldikten sonra düzelmiş. Böyle bir rivayet vardır eskilerden. Ne sorunun varsa askere gidip geldikten sonra yok olurmuş. Mutlaka sizin de bu hikayeye benzer bir şeyi duymuşluğunuz olmuştur. Babam benim yaşımda çoktan askere gidip gelmiş, evlenmiş, çocuk sahibi olmuş ve bir süredir çalışıyordu. Bense bu hayat basamaklarının hiçbirini tırmanmış değilim. Öyle bir şey işte benim içine girmiş olduğum 24 yaş. Bir futbolcu olamadım (gerçi hiçbir zaman ciddi ciddi oturup bir meslek hedefi olarak belirlediğim bir şey değildi). Üniversite eğitimine devam etmemiş olan ilkokul arkadaşlarımın çoğu ise çeşitli mesleklere başlamış. İçlerinden imam olan var, Uludağ’da Arap gezdirme mesleği edinen var, asansörlü taşımacılık yapan var. Evlenip çocuğa karışanı bile var. Tüm bu insanların arasında kendimi kocaman bir soru işareti olarak görüyorum. Ne ne olacağımı biliyorum, ne de ne olacağıma dair en ufak bir fikrim var. Bölüm başkanımız bu bölümden mezun olup da öğretmen olacaklara dair demotive edici birtakım şeyler söylemişti. Onun sözüne güveniyorum. Ama güvenimin de bir süresi var. 1 yıl içerisinde kendimi bir KPDS dershanesinde hızlandırılmış İngilizce programı anlatırken bulursam kulaklarınızı çınlatırım hocam, Bulut demedi demeyin.

24 yaş. Adına artık yazılan şarkı kalmamıştır. Artık güzel bir şey değilsindir. Ya hepsi ya da hiçbiri değilsindir. Sagopa’nın bi’ ‘24’ diye şarkısı var ama, o da günün saatlerine atıfta bulunuyormuş, o yüzden onu saymıyorum. Yine de bu yaş depresyonunu yaşamak isteyenlere önerimdir. Akıp giden zaman, giden bir yolcu olmak gibi yaş depresyonunuzu anlatabilecek sözleri var. Her neyse… Bir yıl sonra yağlı urganı boynuna geçirip idam edilen Deniz’e bin selam. Ne sizler gibi büyük mücadelelerim oldu, ne de dünyayı değiştirebildim. Bu jenerasyonun dertlerinden biri de budur. Söylenecek olan birçok şey zaten çoktan söylenmiştir. Size kalan şeyse bir beyaz yakalıya dönüşüp godaman patronları zengin etmekten başka bir şey değil.

Daha umutluydun sanki önceden?

From nowhere to somewhere…


Bu içerik "583" kez görüntülendi.

Tags: #

24 yaş
İçerik Yorumları (0)

Bu yazı için henüz yorum yok.